Araştırmalar her dört kadından ve her sekiz erkekten birinin, yaşamı boyunca en az bir kez depresyonla tanıştığını ortaya koyuyor.
Kadınlarda depresyonun sık görülme nedenleri arasında, kadının anaç yapısından dolayı yakınlarının sorunlarını da kendi sorunu gibi algılayıp çözümlemeye çalışması ve meseleleri tek başına halletmeye çalışıp destek istememesi yer alıyor
Depresyon; kişinin en az bir ay boyunca kendisini keyifsiz, gergin, mutsuz hissetmesi, yalnız kalmak istemesi, uyku problemlerinin olması, sabahları enerjisinin düşük olması, sersemlik ve yorgunluk hissi duyması, iştah kaybı veya iştah artışının olması, kilo alma veya yoğun kilo kaybı yaşaması, düşüncelerini toparlayamaması, kendisi ile ilgili olumsuz düşüncelerinin olması gibi yaygın belirtilerle kendini gösteren bir duygu durum bozukluğu. Her 4 kadından biri ve her 8-10 erkekten biri, yaşamı boyunca en az bir defa depresyona giriyor. Depresyonun kadınlarda erkeklerden iki misli daha fazla görülmesinin sebebi kadınların daha anaç bir yapıya sahip olmaları, duygusal zekalarının daha yoğun olması ve her şeyi içe atmaları. Kadınlar paylaşıma ve destek almaya çok yatkın değiller aslında. Bazı meseleleri kendi başlarına çözmeye çalışıyorlar. Ayrıca hormonların da etkisiyle depresyona daha fazla giriyorlar. Hatta hamilelik ve lohusalık gibi kadınlara özgü dönemlerde de depresyon sıkça karşımıza çıkabiliyor.
ÖZEL DEPRESYON TÜRLERİ:
1. Travma sonrası depresyon: Kaza veya ani kayıplar sonrası yaşanabilir ve bunlar yasa bağlı değildir. Boşanmalardan, iflastan, iş kaybından, anne baba vefatından, evlat vefatından sonra görülebilir. Kırk günlük yas süreci aşıldıktan sonra depresyon devam ediyor olabilir.
2. Hamilelik dönemi depresyonu: Hamilelik öncesinde depresyona yatkınlığı olan kadınlarda hamilelik genelde depresif geçebiliyor. Doğum sonrası eş desteğinin görülmediği durumlarda, yine bünyesel yatkınlık da varsa lohusalık depresyonu görülüyor.
3. Emeklilik dönemi depresyonu: Emeklilik sonrasi kişiler kendilerini işe yaramaz hissedebiliyorlar ve bu durum ruh sağlığını olumsuz etkiliyor. Çocuklar evden ayrıldıktan sonra da kişiler aynı sıkıntıyı yaşayabiliyor.
4. Ölümle yüz yüze gelmiş olmak: Ölümle yüz yüze gelmek, kalp krizi, felç, kanser gibi sağlık sorunları ile boğuşmak, ölümü düşündürecek hastalıklar yaşamak da depresyonun ortaya çıkmasına neden olabiliyor. Bu kişiler mutlaka psikolojik destek almalı.
5. Çocukluk çağı depresyonu: Çocukluk dönemi depresyonu da aşırı hareketlilik, huzursuzluk, gece uykularının kötü olması, sevdiklerine kötü bir şey olacağını düşünmek, vurma gibi davranış bozukluklarının olması, alt ıslatma gibi sorunlar, dikkat güçlüğü ve çocuğun oynadığı oyunlardan zevk alamaması gibi belirtilerle kendini gösteriyor.
Ruhumuz için de doktora gitmeliyiz
Depresyon tedavisinde kullanılan ilaçlar, sanıldığı gibi insanı uyuşturup uyku hali vermiyor. Tersine kişiyi daha sakin ve verimli hale getiriyor. Antidepresanlar, kişinin beyin kimyasında iyileştirici etki yaparken, terapiler kişinin duygu, düşünce ve algılarını olumluya çevirmesine yardımcı oluyor. Peki hepimizin çevresinden en az bir kez duyduğu “Kişi aslında kendi kendinin psikoloğudur” sözü ne derece doğru? Arkadaş desteği ya da kendi kendimize olumlu telkinler vermemiz, alacağımız tıbbi yardımın yerini tutabilir mi?
Uzmanlara göre hayır. Sağlıklı bireyler için bu söz bir yere kadar doğru ama bedenimiz hastalandığında nasıl doktora gitmemiz gerekiyorsa, ruhumuz için de aynı şey geçerli. Depresyonun kişinin elinde olmadığını vurgulayan uzmanlar, “Bazı insanlar depresyonu kendi çabalarıyla yenebileceklerini düşünüyor ama bunu başaramadığı zaman bir de yetersizlik duygusu ile başetmek zorunda kalıyor” diyor.
Mutluluğun 4 kuralı
Yaşamda her an olumsuzluklarla karşılaşmamız olasılık dahilinde. Ruh sağlığımız açısından önemli olan; yaşadıklarımızdan çok yaşadıklarımıza yüklediğimiz anlam. Uzmanlara göre ruh sağlığına yatırım yapmak için sağlıklı her insanın uygulaması gereken düşünce kalıpları ve davranışlar var. Bunlardan bazıları şunlar:
Kendini tanı
Yaşamda mutlu olmak ve ruh sağlığını korumak için önce kişinin kendisini tanıması gerekiyor. Kişi kendisini tanıyacak, ne istediğini bilecek, sınırlarının farkında olacak. Bunun anlamı şu: “Ben ne istiyorum? Ne bekliyorum? Karşımdaki insana neyi ne kadar verebilirim?… Öncelikle kişi kendi sınırlarının, yapabileceklerinin ve yapamayacaklarının farkında olmalı. Daha sonra da karşısındaki insanlara “Ben bunu yapabilirim veya yapamam” mesajını net biçimde vermeli, sınırlarını belli etmeli.
İhtiyacın olduğunda yardım iste
Yardım istemek, baş edemediğimiz herhangi bir konuda yükümüzü güvendiğimiz biri ile paylaşmak da ruhumuza iyi geliyor. İnsanların kırsal kesimde daha rahat yardım isteyebildine, buna karşılık kent insanının yalnızlığına dikkat çeken Psikolog Armağan Pınar Adanar,
“Özellikle yüksek eğitim düzeyindeki kent insanı rahat yardım isteyemiyor. Bunu daha çok güç ve güçsüzlük, başarı ve başarısızlık olarak yorumluyor ve sorunlarını bir zaaf olarak görüyor. Bu insanlar psikolojik yardım aldıklarında, önce büyük bir rahatlama yaşıyor, ardından da çözüm yollarını yine kendileri buluyorlar” diyor.
Duygularının farkında ol
Kişinin ne hissettiğinin farkında olması önemli. Her gün o kadar çok olay yaşıyoruz ki.. Olaylardan konuşmak değil burada önemli olan. O olay karşısında ne hissettiğimiz önemli. Eğer biz bunu yakalayabilirsek, durup düşünebilirsek çok faydasını görürüz. Örneğin yataktan kalktığımızda “Bugün ben nasıl hissediyorum? Güne nasıl başlıyorum?” diye kendimizi dinlersek zaten farkına varırız duygumuzun ve o günün nasıl geçeceğini az çok kestirebiliriz. Diyelim ki gergin hissediyoruz ki, zaman zaman böyle hissetmek çok normal. Bunun farkında olmak olası çatışmaları önlemeye yardımcı oluyor. O zaman bir yakınımıza “Bugün gerginim, görüşmeyelim. Gerginliğimi sana yansıtıp seni de kırabilirim” deme şansı bulabiliyoruz.
Hobi edin
Hepimizin negatif enerjiyi, stresi atabileceğimiz bir alana ihtiyacımız var. Hobiniz herhangi bir spor faaliyeti, yürüyüş , el işleri ile meşgul olmak olabilir. Ya da Santranç, okey, dama, okumak, yazmak gibi beyin faaliyetlerini öne çıkaran bir hobi edinebilirsiniz. Günün en az yarım saatini böyle bir etkinliğe ayırmak size iyi gelecek.
Depresyona yatkın kişilerin sık yaptığı 6 düşünce hatası:
Olumsuz düşünmek: Ellerinde somut kanıt olmadığı halde olaylardan olumsuz sonuçlar çıkarırlar. Örneğin; bir arkadaşı aslında işleri nedeniyle onu arayamamıştır ama depresyondaki kişi durumu ‘Artık benimle görüşmek istemiyor’ şeklinde yorumlar.
Seçici odaklanmak: kişi içinde bulunduğu durumun en olumsuz yanını ve ayrıntılarını bulup çıkarır. Olayın bütününü ve pozitif taraflarını görmez.
Genelleme yapma: kişi bir alanda bir başarısızlık yaşamışsa bunu yaşamının geneline yayar. Ve hiçbir konuda başarılı ve yeterli olmadığını düşünür.
Kişiselleştirmek: kişi kendisiyle doğrudan ilgili olmayan olayları bile kendisiyle ilgiliymiş gibi yorumlayıp o olayın sorumluluğunu üstlenir.
“Hep ya da hiç” şeklinde düşünmek: kişi tüm yaşantılarını en üst düzeyde başarılı ya da tamamen başarısız olarak yorumlar. Ortası yoktur. Ya iyi vardır ya kötü.
Küçümsemek ya da abartmak: kişi kendi başarılarını küçümser başkalarınınkini abartır. Yani kendi değerini görmez. Kendini değersizleştirir ama başkalarına haddinden fazla prim verir.